CAHİT ÖNEY
Şair, bestekâr ve yazar Dr. Cahit Öney, Türk musikisi ve edebiyatına güfteleri, incelemeleri ve besteleriyle katkılarda bulunmuş değerli sanatkârlardandır. 1 Mart 1926’da İstanbul Beylerbeyi’nde doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nde okudu. Faruk Nafiz Çamlıbel, Zeki Ömer Defne, Nihad Sâmi Banarlı gibi Türk edebiyatının önemli simâlarından ders aldı. Musikide de değerli hocalardan istifade etti. Henüz ortaokul öğrencisi iken Rauf Yektâ Bey’in talebelerinden Kemânî Avni Atun’dan keman ve solfej dersleri aldı. Dr. Suphi Ezgi ve Sadedin Arel’in eserlerinden nazariyat bilgileri edindi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Anadolu’da 15 sene hekimlik, çeşitli yerlerde idarecilik yaptı. 1940 yılından bu yana mûsikî ve şiirle meşgul oldu.
İlk şiiri, Türk Mûsikî mecmuasında 1947’de yayımlandı. 1954-2000 yılları arasında Türk Mûsikîsi mecmuasında makaleler yazan Öney, millî ve milletlerarası Türkoloji kongrelerinde mûsikî ve edebiyatın ortak konularını ele alan tebliğler sundu. Özellikle kompozisyonda arûz-usûl ilişkileri hakkındaki bildirileri sanat çevrelerinde yankı uyandırdı. Bir çok dergi ve gazetede ilmî, tarihî ve edebî yazılar ile mûsikîye dâir makaleler kaleme alan Öney, 1971–1980 yılları arasında İslâm Medeniyeti, İslâm Düşüncesi ve İslâmî Edebiyat dergilerinde onlarca makalelere imza attı. 500’ün üzerinde şiiri, 43 bestesi bulunuyor. Nâlân Leyla Goncal, Selahattin İçli’nin danışmanlığında “Dr. Cahit Öney’in Hayatı ve Sanatçı Kişiliği” isimli tezi hazırladı. Aruza hâkimiyeti ile tanınan, musiki ve edebiyat arasındaki münasebetler konusundaki uzmanlığıyla sanat çevrelerinde saygı gören Öney, tevazuu, ince duyguları, birikimi ve derin kültürüyle kenarda kalmayı tercih etmiş müstesna isimlerdendir.
HAKKINDA YAZILANLARDAN:
Dr. Cahit Öney"e Saygıyla
Mehmet Nuri Yardım
Şair, bestekâr Dr. Cahit Öney Türk mûsikîsine güfteleri, araştırmaları ve besteleriyle önemli katkılarda bulunmuş değerli sanatkârlardandır. 1 Mart 1926’da İstanbul Beylerbeyi’nde doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nde okudu. Faruk Nafiz Çamlıbel, Zeki Ömer Defne, Nihad Sâmi Banarlı gibi Türk edebiyatının yıldız simâlarından ders aldı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Anadolu’da 15 sene hekimlik, çeşitli yerlerde de idarecilik yaptı. 1940 yılından bu yana mûsikî ve şiirle meşgul oluyor. 1954-2000 yılları arasında Türk Mûsikîsi mecmuasında makaleler yazan Hoca, Türkoloji kongrelerinde tebliğler sundu. Mûsikî ve edebiyatın ortak konularını ele alan konuşmalar yaptı. Bugüne kadar bir çok dergi ve gazetede ilmî, tarihî ve edebî yazılar ile mûsikîye dâir makaleler kaleme aldı. 1971-1980 yılları arasında İslâm Medeniyeti, İslam Düşüncesi ve İslamî Edebiyat dergilerinde okunan makalelere imza attı. Şiire başlangıç yılı 1943. Yazdıkları hep aruzlaydı. Bugüne kadar gönlünden dökülen beyitlerin sayısı 2 bini geçmiş durumda. 500’ün üzerinde şiir, 43 beste. Şiir vadisinde te"sir altında kaldığı şairler arasında hocaları Faruk Nafiz ve Zeki Ömer Defne de bulunuyor.
ÂRİF NİHAT ASYA’YA SORU
Cahit Öney’in öğretmen annesi Nâşide Rahime Hanım, Darülmuallimat’ta (Çapa Öğretmen Okulu) ders vermiş. Babası Necip Âdil Bey ise Balıkhanede memurmuş. Şairimizin ilk şiiri, Türk Mûsikî mecmuasında 1947’de yayımlandı. “Talebe iken çekinirdik, yazdığımız şiirlerimizi büyüklerimize gösteremezdik.” diyor. Hayatını kaleme alan Cahit Bey, henüz hâtıralarının tamamını neşretmedi. Bunlar arasında edebiyat ve mûsikî tarihimizi aydınlatacak kimbilir ne bilgiler vardır? Bana anlattıklarından birini aktarayım:
“Bayrak şairimiz Ârif Nihat Asya’yı 1962 senesinde ziyaret ettim. Merak edip sordum: ‘Kaç şiiriniz var?’ Cevap vermedi. ‘Şimdi söylersem, Hazret-i Mevlânâ’ya ayıp olur.’ dedi. Sonra şairin dörtlüklerini saydım. 1600-1700 civarındaydı. Demek ki, Mevlânâ’dan daha fazla yazmıştı, lâkin hicabından edebinden bunu açıklayamıyordu. Biliyorsunuz o da Mevlevî büyüklerindendi.”
Cahit Bey, gerçek bir gönül dostu. Fatih’teki evinde Hüdavendigâr Onur, Zübeyir ve Fatih Kerem’le birlikte ziyaret ettiğimiz tevazuun zirvesindeki hocaya yakın dostlarını soruyorum. Önce vefat edenleri anıyor: Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar, Fethi Karamahmutoğlu, Cahit Atasoy, Haydar Sanal. Herbiri ayrı değer olan bu dostlarını gözleri nemli rahmetle yâd ediyor. Sonra yaşayanlara sıra geliyor: Rüştü Eriç, E. Ruhi Üngör, Alaattin Yavaşça, Selahattin İçli, Nevzat Atlığ ve Ali Nar. Minnet ve şükranla hatırlıyor onları.
Cahit Hoca çift kanatlı bir sanatkâr. Şiir ve mûsikî onu kanatlandıran ve güzellikler ülkesine taşıyan iki ezelî dost güvercin. Şiirle olan münasebetini anlattıktan sonra sıra mûsikîye gelince, ilk hocalarını anmadan edemiyor: “Türk mûsikîsine, ortaokul öğrencisi iken, Raûf Yektâ Bey’in talebelerinden Kemânî Avni Atun’dan keman ve solfej dersleri alarak başladım. Dr. Suphi Ezgi’nin kitaplarından, H. Sadeddin Arel’in eserlerinden nazariyat bilgileri edindim.”
ARUZ’UN SÖYLETTİKLERİ
Câhit Bey, 1969’da sadece 70 adet bastırdığı ve yakın dostlarına imzalayıp gönderdiği “Aruzun Söylettikleri” kitabından mısralar okuyor. Kendilerine kitap gönderdiği Süheyl Ünver, Mehmet Çınarlı ve Ercüment Berker’in teşekkür mektuplarını okuyoruz. Nâlân Leyla Goncal’ın Selahattin İçli’nin danışmanlığında hazırladığı “Dr. Cahit Öney’in Hayatı ve San’atçı Kişiliği” isimli tezi ne kadar önemli. Keşke bir yayınevimiz himmet etse de yayımlasa. Özellikle kompozisyonda arûz-usûl ilişkileri konusunda yarım asır önce başlattığı hamleyi, milletlerarası kongrelerde verdiği tebliğleri bu çalışmada bulabiliyoruz. Ayrıca şairliği ve bestekârlığı ele alınırken, şiir ve bestelerinden örnekler de verilmiş. Cahit Öney hakkında yapılmış ciddi ve çok önemli bir araştırma sözkonusu. Aruz’a hâkimiyetiyle tanınan, mûsikî ve edebiyat arasındaki münasebetler konusundaki uzmanlığıyla kendisine sanat çevrelerinde büyük saygı duyulan Öney, ince duyguları ve derin kültürüyle kenarda kalmayı tercih etmiş yıldızlarındandır. Mediha (Ongan) Hanımefendi ile evli olan Cahit Bey’in Rıza (1952) ile Feridun (1956) isimli iki oğlu bulunuyor. Sultan Selim’in “Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgaa imiş / Bir velîye bende olmak cümleden âlâ imiş” beytine Rüştü Eriç’in isteği üzerine şairimiz şu mısraları ilâve eder: “Nerde mutrip, nerde sâkî, nerde bülbül, nerde gül / Geç de olsa anladım ki ki bir yalan dünyâ imiş.” Kıt’a, Şevkefzâ makamında bestelenir.
Kıymetli sanatkârımızı hürmet ve şükran hisleriyle selâmlamak istiyorum. İstanbul Beyefendiliği"nin bütün hususiyetlerini şahsında toplayan aziz hocam, lütfen bu nâçizane yazımı bir doğum günü hediyesi olarak kabul buyurun. Biliyorum hakkınızı ifâ etmek güç. Lâkin neylersiniz, zamane muharrirlerinin elinden ancak bu kadar geliyor. İyisi mi, söze sizin bir güftenizle nihayet vereyim:
Neden gülden nasîbim yok, neden düşmekteyim hâre
Niçin şâd olmadım bir dem, neden gönlümde bin yâre
Erişmiş nevbahâr eyyâmı ben bir bülbül-i zârım
Niçin şâd olmadım bir dem, neden gönlümde bin yâre.