KasımAralık 2008Ocak
PtSaÇaPeCuCtPz
24252627282930
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930311234

OLCAY YAZICI
 

Olcay Yazıcı

Osman Olcay Yazıcı, 1953’te Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı Küçükdere Nahiyesinin Yukarıovalı köyünde, Molla Temel’in oğlu Ahmet ile Ali Efendi’nin kızı Ayşe’nin son çocuğu olarak dünyaya geldi. İlkokulu Aşağıovalı köyünde, ortaokulu Zeytinburnu’nda, liseyi Zonguldak Fener Lisesinde, yüksekokulu İstanbul’da okudu.

Başta Hisar, Töre, Öncüler, Türk Edebiyatı, Boğaziçi, Pınar, Meşale, Dolunay, Ufuk Çizgisi, Millî Kültür, İnsan ve Kâinat, Cemre, Güneysu, Çağrışım, Tepe Edebiyat, Kırağı, Kültür Dünyası, Tarih ve Düşünce, İslâmî Edebiyat, Bizim Külliye, Çerçeve, Seyir, Ufuk Ötesi, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Biyografi Analiz, Çınar, Mor Taka, Yüzakı ve Berceste olmak üzere, birçok dergide şiir, hikâye, deneme ve kültür/fikir yazıları yayınlandı.
Türk Edebiyatı Vakfı’nın yayınladığı Türk Edebiyatı Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürlüğünü(1983-84), İhlas Holding’in dergiler grubundan, bilim ve teknoloji dergisi İnsan ve Kâinat’ ın editörlüğünü (1988-94) yaptı. 1984’te gazeteciliğe başlayan şair ve yazar Olcay Yazıcı, 12 yıl çalıştığı Türkiye Gazetesi’nde dizi, mülâkat ve köşe yazarlığı; kültür-sanat sayfası yöneticiliği, bölüm şefliği ile yazı işleri ve Avrupa baskıları servisinde redaktörlük görevlerinde bulundu (1984-1997)
16-20 Eylül 1991 tarihinde İstanbul’da yapılan 12. Dünya Şairleri Kongresi ve Yunus Emre’ye Saygı Kurultayı’na (X11. World Congress Of Poets, In Homage To Yunus Emre) “Derviş” isimli şiiri ve “Yunus Emre’nin Rüzgârıyla” konulu tebliği ile katıldı. Dönemin Kültür Bakanı Gökhan Maraş tarafından “Teşekkür Belgesi”yle taltif edildi.
1997’de Türkiye Gazetesi’nden ayrılarak, edebiyat çevrelerince “Bütün zamanların en iyisi” diye değerlendirilen Kültür Dünyası Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı (1997-98, 16 sayı)
1999’da Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek’in sahipliğini ve başyazarlığını yürüttüğü Ayyıldız Gazetesi’nin Kültür Sanat ve Düşünce sayfasını yönetti.

Müstâkil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin, Araştırma Yayın Komisyonu Koordinatörlüğü ile Süreli Yayınlar Editörlüğünü yürüttü (2000-2001.)
17 Mayıs 2003 tarihinde, TYB’nin Kahramanmaraş’ta düzenlediği sempozyumda, “Bahaettin Karakoç’un Şiir Serüveni” konulu bir tebliğ sundu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin fetih yıldönümü münasebetiyle, 1 Haziran 2003’te Gülhane Parkında düzenlediği, “550. Yılda İstanbul Edebiyat Buluşması” programına katıldı ve “Şiiri Yazılamayan Şehir” isimli şiiriyle, 550 Şair ve Yazar kitabı ile, 2005 yılında İhsan Işık tarafından hazırlanan ve İngilizce’ye çevrilen “Ancylopedia of Turkish Authors-People of Literature Culture and Science” (Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi-Edebiyat, Kültür ve Bilim İnsanları) isimli çalışmada yer aldı.
Halen, Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) Genel Müdürü olarak görev yapıyor. İLESAM (İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olan şair ve yazar Olcay Yazıcı’nın, Arif Nâzım, Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Yılmaz tarafından bestelenmiş şiirleri de var.

Düşünce derinliği ve estetik yoğunluğuyla,“geleneğe bağlı çağdaş Türk şiirinin önemli isimleri” arasında yer alan Osman Olcay Yazıcı’nın yayınlanmış eserleri ise şöyle:
“Çocuklar Vatanında Büyüsün”(Hikâyeler, Türk Edebiyatı Vakfı yayını 1985)/”Papatyalar Üşümesin”( Hikâyeler, Kültür Bakanlığı yayını, 1990, İkinci Baskı Salıncak Yayınları 2006)/”Erguvan Uğultusu”(Şiirler, Boğaziçi yayınları 1991)/”Tartışmayı Tartışmak”(Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1992)/”Hüzün Yazıları”(Özgün metin, Boğaziçi yayınları 1993)/”Eylül’ün Kırdığı Gül”(Şiirler, Ötüken Neşriyat 1994)/”Kitapsız Toplum”(Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1994.),“Büyük Gün/Bir Kıyâmet Alâmeti Olarak Hazreti İsâ’nın Dönüşü”(Araştırma, Marifet Yayınları 2001.),“Eğitim ve Kültür Trajedimiz/Kendimiz Olmaktan Nasıl Çıktık”(Kültür-analiz, Marifet Yayınları 2001.)/”Nemrut Ateşi” (Fikir, Türk Edebiyatı yayınları, 2004),/”Yaralı Küheylân” (Deneme-Hikâye, Türk Edebiyatı Vakfı yayını, 2004)

Büyük Gün
Hazret-i İsa"nın Dönüşü
Olcay Yazıcı
Marifet Yayınları

Kültür dünyasının yakından tanıdığı şair ve yazar Olcay Yazıcı, "Büyük Gün" / Bir Kıyâmet Alâmeti Olarak Hazret-i İsâ"nın Dönüşü isimli çalışmayı, özgün bir üslûpla kaleme alıyor. Kitapta, Hazret-i İsâ"nın dönüş menkıbesi etrafında, ayrıca âhiret düşüncesinin tarihçesi, dünya kadınlarının sultanı Hazret-i Meryem"in akıllara durgunluk veren hikâyesi, Hazret-i İsâ"nın inkârcı kavmi tarafından uğradığı zulümler, İsrail Oğullarının sapkınlıkları, Hz. İsâ"nın çarmıha gerilme senoryaları ile İslâmî kaynaklara göre semâya kaldırılışı ve kıyâmete yakın tekrar yeryüzüne indireleceği inancı da edebî, lirik bir anlatışla işleniyor. Bozulma ve yozlaşmalar çağında, metafizik bir uyarıcı niteliğini taşıyan eserin ana fikri: İnsan, ölümün aşırılıkları dizginleyici şuuru ile bilinmeli, dünyevî olanın büyüsüne kapılmadan, mücerret değerlerin erdemiyle donanmalıdır, şeklinde özetlenebilir.
x

Olcay Yazıcı Hakkında Yazılan Bazı Yazılar:

“Olcay Yazıcı’nın 2 kitabı/Sabahat Emir, 20 Ocak 2005 Türkiye.
“Olcay Yazıcı’yı Okumak”/M. Nuri Yardım, 2 Şubat 2005 Yeniçağ.
“Yaralı Küheylân”/Mehmet Niyazi, 7 Şubat 2005 Zaman.
“Cümlesi ve Fikri Olan Kalem”/Osman Akkuşak, 7 Şubat 2005 Yeni Şafak .
“Olcay Yazıcı’dan 2 yeni eser”/Servet Kabaklı, Halka ve Olaylara Tercüman, 12 Şubat 2005.

x

ARZU"YA ŞİİR

"İlim kesbiyle rütbe-i rif"at
Arzû-yı muhâl imiş ancak
Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak"
Fuzûlî

Ne zaman hislerim sana meyletse
İçimden ağlayan bir bulut geçer
Kader beni sırat üstü eyletse
Bakışların kalbimi kırka biçer!..

Gökkuşağı çizgisini aşarak
Bilsem bu aşk sana nasıl ulaşır?
Uçurumdan uçuruma düşerek
Şiir melâlimi sonsuza taşır

Ey kılcallarıma yürüyen usare
Cemre düşür düşlerin buzdağına
İkliminde dirilmek hasretime tek çare
Lâlezarlar değerken alevden dudağına!

Yakar tenhalarda açelyaları
Arzunun ateşiyle tutuşan kar
Noksanın sayılır hüzün yılları
Cehennemin olur gecikmiş bahar!

Sen gülünce körpe bir gül kırılır
Nevruzunu yaşar kızışan kanım
Bütün güzellikler benden sorulur
Ben kanmayan hayalî Don Juan"ım

Kavil üzre sana sundum arzımı
Gel ki yeni baştan kurulsun dünya
Yeryüzü cenneti, çılgın bir hülya
Kâtipler kaydedin bu son arzumu!

Kim bilir belki de bir ağıttır bu
Sevdalar sırrını saklar yarına
Çiçek kokuları sarar tabutu:
Gün doğar ruhumun ufuklarına!

XX

İbrahim’e Su
Taşıyan Karınca

İnsana en kutsal öğüdü verir:
İbrahim’e su taşıyan karınca
Hasret ateşinde buzullar erir
Ümit baharına, aşka varınca

Şiir şehirlerden sürgün edildi
Soylu duyguların melâl çağı bu
Önce söz vardı ya: kim neyi bildi?
Ruhları kuşatan metal ağı bu.

Çıktığımız sefer iç yolculuğu
Kırılgan gönüller küser-incinir
Kirlenmemiş saf sevgiler oluğu
Yalnızlık gurbeti: mücerret-zincir

Ne desen bu efkâr sinmez kâğıda
Bıçak ucu uçurumlar sıratı
Terk edilmiş eski masal dağı da
Ey süvari, gök-burcuna sür atı...

Kokla alevdeki o serin gülü
Arzular ceht ile erer menzile
Hayat serüveni: düş kuran ölü
Dilersen, sonrasız olanı dile...

Bilge bir cân gibi hikmete ulaş:
Kaç mevsim dirildi şu narin eşkin?
Akşamlı gün için niye bu telaş?
Öte bir idrak ol, eşyadan aşkın...

İnsana en kutsal öğüdü verir:
İbrahim’e su taşıyan karınca
Hasret ateşinde buzullar erir
Ümit baharına, aşka varınca...

24-29 Ağustos 2000



xxx
Direnen Şehir

Camlara yansıyan cinnet bir figür
Ecinni sarmalı şarkı ve ezan
Nasıl böyle arsız, nasıl böyle hür?
Oku kitabını: Ki sensin yazan!

Aynalar hicaptan içine kırık
Efsunlu fanusta ışık ve katran
Duygular ağıtlı, hasretler lirik
İblis şöleniyle çevrili dört yan

Yedi-uyurların ilk şaşkınlığı
Taşralı arkadaş, ne ki bu hüzün?
Çığırından çıkmış çağ taşkınlığı
Esenliği uçup gitmiş gündüzün

Ağa camiinin acısı derin
İki gözü iki çeşme ağlıyor
Dersaadet, bu mu senin kaderin?
Sınanışın hikmetini hayra yor

Yan-yana bir resim: kadın ve kitap
Can tetik düşümü aşklar peşinde
Uğuldar beynimde mücerret azap
Tutsağım fikrimin keşmekeşinde!

Ruhumu sıkıyor beton ve çelik
Hani masalların gökçe kuşları
Mistik duyarlığım etmez metelik
Alaya alınır gönül düşleri

Kaç kalbi ansızın hiçliğe iter
Faili bilinen âşikar kurşun
Kışkırtıcı eda düşmandan beter
Alev sütunları yıkan sarışın


Çavlan bir çığlıktır hayat ırmağı
Eğreti, hükümsüz sabun köpüğü
Örtüler sonsuzu örümcek ağı
Kim nasıl kıracak saydam kabuğu?

Yaşatır iffetli efsanesini
Ucu işlemeli, sevdalı mendil
Yanık bir ezgide gizler sesini
Yaban rüzgârlara yenilmez kandil

Masum hayallerle uyan uykudan
Kısmetin açılsın, talihin dönsün
Tutun fırtınaya nazenin fidan
“Vücut ikliminin sultanı sensin!”

Yaralı yürekler mahzun-mülteci
İşgalin kahrıyla mustarip hilâl
Silahsız-süngüsüz ölmek ne feci
Esaretin adı neden istiklâl?

Pera’nın parfümlü odalarında
Hâlâ oynaşmada ecnebî bir dul
Dünün endişesi yaşar yarında
Yeniden fethini özler İstanbul!..


SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ

Olcay Yazıcı: Sûfî iklimin entelektüel şairi
Anket: Mehmet Nuri Yardım
Mart 2001

Edebiyat dünyasıyla ilk temasınızı sağlayan olay nasıl gerçekleşti?

-İlk şiirim 1973 yılında “Gün” gazetesinde yayınlandı. Fakat, ciddi mânâda edebiyat dünyasıyla ilk temasım 1976 yılında, Ankara’da çıkan ve titizliği, estetik seçiciliği ile bir okul sayılan “Hisar” dergisinde, “Anamın Elleri” isimli şiirimin yayınlanmasıyla gerçekleşmiştir.

Okul ders kitapları dışında ilk okuduğunuz kitapları, yazar ve şairlerini hatırlıyor musunuz?

-İlk okuduğum kitap, “Köprü Altı Çocukları”dır. Bu isim Kemalettin Tuğcu’yu andırsa da, yazarı ismini hatırlayamadığım başka biridir.
Daha öncesinde, okuma-yazma bilmediğim için okumadığım fakat büyük bir merakla dinlediğim ilk uzun hikâye-şiir, köyümüzün taş camiinde Ramazan geceleri; insanı büyüleyen esrarlı lüks lambası ışığında, köyün genç hafızları ve yaşlıları tarafından yanık sesle okunan Süleyman Çelebi’nin ruhları öte âleme kanatlandıran ve uhrevî bir coşkuyla mest eden Mevlîd-i Şerif’idir: “Doğdu ol saatte ol sultan-ı din/Nûra gark oldu semavat ü zemin!”
İlk dinlediğim ve müthiş etkilendiğim menkıbeler ise Hazreti İbrahim, Hazreti Eyyüb, Hazreti Yusuf ve Hazreti Musa’nın menkıbesidir.
İlk dinlediğim mahallî türkü ve mâniler de, üzerimde büyük bir tesiri bırakmıştır: “Söyleyin çobanlara da, yüksek dağlar kar mıdır/Sevdalıktan ölene sorul-sual var mıdır?”
İlk dinlediğim efsane ise “Kesik Baş” efsanesidir. Bunları rahmetli babam gözleri dolu dolu ağlayarak anlatır; ailece dinler, ürperir ve bir inanç iklimi ile kuşatılırdık. Ablamların geceleri anlattığı “Devli”, “Perili”, “Cadı Karı”lı, “Canavarlı” masalları ise zar zor hatırlıyorum.
Yine ilk okuduğum değil fakat başkalarından ilk dinlediğim kitaplardan biri de, “Kerem İle Aslı”dır. Onun, “Aldı Kerem/aldı Aslı bakalım ne söyleyecek?” cümleleri yıllardır kulaklarımda ve yüreğimde yankılanıp durur. Bunlara daha sonra Ömer Seyfettin’e ait olduğunu öğrendiğim “Forsa” hikayesini de ilave etmek gerekir.
Edebî şahsiyetimin oluşmasında, anamın çayır biçer ya da toprak kazarken mırıldandığı manilerin de ilk etkilenme olarak büyük payı olduğuna inanıyorum:
“İkbalim balık olsa, tutsam onu tor ile/Ne edeyim sevdiğim, sevilemem zor ile”
Ya da “Gemiden düşen ölür da, zannetmeyin bayılır/Askere giden gelir da, onu Mevlâm kayırır./Geminin serenleri da, çevirin gidenleri/Acaba nere korlar, sevdadan ölenleri!” Ya da hüzün ilmini yüreğime ilk aşılayan şu sözler: “Ben günümde görmedim, gomar (açelya-ormangülü) yaprağı sarı/Bu hasretlik bitmeden çıkmaz dağların karı!” Bu sözleri çeyrek asrı aşan bir süre sonra şiirimde olduğu gibi kullandım. Anam da bir Aşık Veysel hayranıydı. Transistorlu radyomuzda onun yanık ve kederli türkülerini duyunca can kulağı ile dinler ve gözleri dolarak ağlardı.
Rahmetli babamın çok az da olsa keyiflendiği ya da yüreğine bilinmez bir keder düştüğü zamanlar mırıldandığı, “Yalan dünya, gamım gitmez, nedendir bu/Çamur ile yoğurulmuş, aslı toprak bedendir bu!” mısraları da beni etkileyen ilk edebî metinlerden sayılır.
Doğduğum yeşil coğrafyanın, duru ırmakların, göğe yükselen mavi, berrak yaylaların, bir çiçek harmanının andıran renkli bulutların, yağmur sonrası dünyamızı şenlendiren gökkuşağının, kuş seslerinin, bin bir türlü bitkinin, çam ormanlarının, son baharda cennet güzelliğine bürünen gürgen ağaçlarının; kemençeli, taşlamalı düğünlerin, yaslı ölüm törenlerinin de duygu ve düşünce yapımın oluşmasında büyük rolü vardır.

Daha sonra ilkokula başladığımda, okul kitaplığında yazarını hatırlayamadığım çok ilginç, çok sürükleyici “....serüvenleri” diye bir seri vardı. Okumanın ilk büyük lezzetini onlardan aldığımı söyleyebilirim.
Yine okul kitaplığından edindiğim, halk ozanı “Aşık Veysel’ın Hayatı ve Şiirleri” kitabı yıllar geçse de hatırası hafızamda kalan bir eserdir. Şiirin ilk tadını ondan almışımdır.
Özellikle, “Şeytan Bunun Neresinde?” nakaratlı şiiri müthiş sevmiş ve ezberlemiştim. Hatırladığım dörtlükleri şöyleydi:
“İçinde mi, dışında mı/Burgusunun başında mı/ Göğsünün nakışında mı/Şeytan bunun neresinde?/Venedik’ten gelir teli/Ardıç ağacından kolu/Be Allah’ın sersem kulu/Şeytan bunun neresinde?”
Tabii ki, İlkokul Okuma ve Türkçe kitaplarındaki şiirler de, bende ilk şiir sevgisinin, zevkinin teşekkülünü sağlamıştır. Bunların başında da, gür ve yiğit hitabetiyle, Orhan Şaik Gökyay’ın “Bu Vatan Kimin?” şiiri gelir:
“Bu vatan toprağın kara bağrında/Sıra dağlar gibi duranlarındır...”diye başlayan ve “Gökyay’ım, ne desem ziyade değil/Bu duygu bir kuru ifade değil/ Sencileyin hasmı rüyada değil/Topun namlusundan görenlerindir!” mısralarıyla zirveleşen şiirin telkiniyle, kafamızda gerektiğinde kendisi için ölüme gidebileceğimiz bir vatan ideali oluşur.
Daha sonra da, hüzünlü, lirik edasıyla Tevfik Fikret’in, “Sarı saçlı, altın gözlü papatyaları” gelir yâdıma: “Bahar olsun da seyreyle/Nasıl açar papatyalar?”

Sonra, İstanbul’dan ortaokula başladığım yıllarda bir arkadaştan tedarik ettiğim Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Çamlıca’daki Eniştemiz”ini, “Fehim Bey ve Biz”ini okudum. Fakat dili çok ağırdı. Pek bir şey anlamadım. Aklımda kalan sadece, sık sık kullanılan mikro ve makro kozmoz kelimeleridir.
Gezici kütüphaneden, abone olarak 10 lira karşılığında alıp okuduğum Victor Hugo’nun iki ciltlik ve yaklaşık bin 500 sayfalık orijinal “Sefiller”i, bende büyük bir edebî tesir uyandırmış ve Batı edebiyatına ilgim bu vesileyle doğmuştur.
Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları”nı, Cahit Sıtkı’nın “Otuzbeş Yaş”ını, Aşık Veysel’in “Dostlar Beni Hatırlasın” isimli şiir kitabını, tabii ki, Kemalettin Tuğcu serisini v.s. şiire ve her türlü kitaba olan susamışlığımla okudum.
“Han Duvarları”nın o buruk ve hüzünlü havası da beni derinden etkilemiştir:
“Gidiyordum gurbeti gönlümde duya duya/Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya...”

ŞİİRİN EVRENSEL DİLİ
E. A. Poe’nun “Annabella”sı aşkın ilk ateşi gibi düşmüştü yüreğime: “Sevdalı değil/Kara sevdalıydık/Üşüdü gitti rüzgârından, güzelim Annabella!”
Yabancı olmasına rağmen, ondaki evrensel dili sevmiştim.
Yahya Kemal’in, “Ak tolgalı beyler beyi haykırdı ilerle/O gün Tuna’dan geçtik kafilelerle!” şeklindeki söyleyişi ise içimizdeki vatan sevgisini ve cihangir ecdadımızla övünme duygusunu şahlandırıyordu.
Sonra Karacaoğlan titreştirdi gönlümüzün bamtelini: “İncecikten bir kar yağar/Tozar elif elif diye!” Sonra Yunus Emre’nin ilahîlerinde bulduk manevî huzuru: “Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu/Çıkmış islâm bülbülleri öter Allah deyu deyi!/Ne dilersen haktan dile, kılavuz ol doğru yola/Bülbül âşık olmuş güle öter Allah deyu deyu!”
Battal Gazi serisi ile ecdadımızla övünmeyi, millî kimliğimizle gurur duymayı, cesareti ve civanmertliği öğrendik erken yaşlarda.
Ardından, Ziya Gökalp’ın kızıl elmasıyla düşünce ufkumuz gerçeğin ötesine, masal ülkesine doğru kanatlandı: “Çocuktum, ufacıktım/Top oynadım acıktım/Buldum yerde bir erik/Kaptı bir ala geyik/Geyik kaçtı ormana/Bindim bir ak doğana/Doğan yolu şaşırdı/Kaf dağından aşırdı...” diye devam edip giriyordu bu ufuk ötesi yolculuk.
Ve böylece alttan alta oluşuyordu Olcay Yazıcı’nın şiir iklimi, şiir coğrafyası. Köklerden beslenerek ve duru pınarlardan su içerek gelişiyor; gelenek coğrafyasından renkler, rayihalar devşirerek kendi özgün güzelliğini/sentezini buluyordu.
Ortaokul Müdürü ve Türkçe öğretmenimiz İ. Gürşen Kafkas, bir gün sınıfta, “Aranızda okul kitapları dışında kitap okuyan var mı?” diye sorduğunda, sadece ben parmak kaldırmıştım. Okuduğum kitabın adı: “Köprü Altı Çocukları”ydı.

Sınıfta, kitap okuyan tek kişi olarak bu durumdan çocukça bir gurur ve sevinç duymakla birlikte; okumama eksikliğini ve kitap okumam gerektiği düşüncesini de beynimde bu soru ateşlenmişti. Bu münasebetle, ortaokul hocam Gürşen Kafkas’a, beynimde ilk kıvılcımı oluşturduğu için teşekkür borçluyum. Okumanın, öğrenmenin, okul dışındaki gerçek kitap dünyasına adım atmanın büyük heyecan ve mutluluğunu, onun bu uyandırıcı harekete geçirici sorusu sayesinde kazanmıştım.

DOĞU’DAN-BATI’DAN
Öncelikle hangi yerli ve yabancı yazarları okudunuz, bunlardan hangisini sevip okumaya devam ettiniz?

-Önceleri, yerli yazarlardan Yaşar Kemal’i, Fakir Baykurt’u, Yılmaz Güney’i, Aziz Nesin’i, Necati Cumalı’yı, Orhan Kemal’i, Hasan Hüseyin’i, Ahmet Arif’i...okudum.
Sonraları ise Faruk Nafiz Çamlıbel’i, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Ziya Osman Saba’yı, Ömer Seyfettin’i, Reşat Nuri Güntekin’i, Halide Edip Adıvar’ı, Sait Faik Abasıyanık’ı, Ahmet Haşim’i, Akagündüz’ü, Orhan Veli’yi, Nazım Hikmet’i, Ziya Gökalp’ı, Yahya Kemal’i, Halit Ziya Uşaklıgil’i, Halit Fahri Ozansoy’u, Ahmet Kutsi Tecer’i, Mehmet Rauf’u, Asaf Halet Çelebi’yi, Arif Nihat Asya’yı, Necip Fazıl Kısakürek’i, Bahattin Karakoç’u, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu, Osman Atilla’yı, Mehmet Çinarlı’yı, İlhan Geçer’i, Mustafa Necati Karaer’i, Gültekin Samânoğlu’nu, Bahaettin Özkişi’yi, Fuad Köprülü’yü, Ahmed Yesevî’yi, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu’nu, Remzi Oğuz Arık’ı, Mehmet Rauf’u, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nu, Hilmi Ziya Ülken’i, Mümtaz Turhan’ı, Behçet Necatigil’i, Kemal Tahir’i, Cemal Süreya’yı, Turgut Uyar’ı, Attila İlhan’ı, Hilmi Yavuz’u, Abdurrahim Karakoç’u, Orhan Türkdoğan’ı, Sezai Karakoç’u, Mehmet Niyazi Özdemir’i, Yavuz Bülent Bâkiler’i, Tarık Buğra’yı, Emine Işınsu’yu, Sevinç Çokum’u, Sabahat Emir’i, Nihal Atsız’ı, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu, Bekir Büyükarkın’ı, Ahmet Haşim’i, Abdülhak Hamid’i, Tevfik Fikret’i, Peyami Safa’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Ahmet Muhip Dıranas’ı, Cemil Meriç’i, Erol Güngör’u, Seyit Ahmet Arvasi’yi, Nurettin Topçu’yu, Saidi Nursî’yi, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, Halide Nusret Zorlutuna’yı, Samiha Ayverdi’yi, Nezihe Araz’ı, Tâlât Said Halman’ı, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu, Şevket Bulut’u, Halikarnas Balıkçısı’nı, Adalet Ağaoğlu’nu, Firüzan’ı, Mustafa Kutlu’yu, Selim İleri’yi, Oğuz Atay’ı, Rıfat Ilgaz’ı, Şerif Mardin’i, Cengiz Dağcı’yı, Cengiz Aytmatov’u, Ahmet Oktay’ı, Mehmed Selimovic’i, Mevlânâ’yı, Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, İmam Gazâlî’yi, Süleyman Çelebi’yi, Fuzûlî’yi, Feridüddin Attar’ı, Sadi Şirazî’yi, Hafız’ı, Nizamî’yi, İbn Arabî’yi, İmamı Rabbani’yi, Cüneydi Bağdadî’yi, Rabındranath Tagor’u, Muhammed İkbal’i, Ömer Hayyam’ı, Seyid Kutup’u, Halil Cibran’ı, Seyid Hüseyin Nasr’ı... okudum (Hatırlayabildiğim kadarıyla.)

Batılı ve Rus yazarlardan ise Victor Hugo’yu, Maksim Gorki’yi, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Gogol’u, Aleksandır Soljenitsin’i, Anton Çehov’u, Montaigne’i, Edgar Allan Poe’yu, Goethe’yi, Bertrand Russel’ı, Puşkin’i, Balzac’ı, Marcel Proust’u, Jak London’ı, İvan Turgenyev’i, Hemigway’i, Sehakespeare’i, Mallarme’yi, Paul Verlaıne’i, Valery’yi, Paul Eluard’u, Arthur Rimbaud’yu, T. S. Eliot’u, Louis Aragon’u, Guillaume Apollinaire’i, Petöfi’yi, Alain’i, Schiller’i, F. Hölderlin’i, Reiner Maria Rilke’yi, Eugene İonesco’yu, Dante’yi, Immanuel Kant’ı, Jean Jacques Rousseau’yu, Friedrich Nietzsche’yi, Rudyard Kipling’i, Knut Hamsun’u, Emile Zola’yı,aslında çağdaş köleler demeliyim), ben Suç ve Ceza’yı, İlahî Komedya’yi, Gariplerin Kitabı’nı, Ariflerin Menkıbeleri’ni, Fîhi Mafih’i ve Işık Doğu’dan Gelir’i eğlenerek değil, acı çekerek hıfz etmeye gidiyorum.

Siz, İnternet denilen çıkışı olmayan labirente girip kilitlenin. Ben ışığın, bilmenin, çizgi ötesinin ana unsuru ile ünsiyet kurmaya gidiyorum.
Siz, ekran başında birbirinize sahte kimliklerle, erotik replikler geçmeye devam edin. Ben soyut düşüncenin ve kalbî sezgilerin, ermişlere has mukaddes azabını çekmeye; insanın büyük macerasını derinden kavramaya; âlemler arası muhayyel yolculukların mistik heyecanının yaşamaya gidiyorum.

Biliniz ki, oyalanıp eğlendiğiniz “sanal dünya”, insanın binlerce yıllık yükselme ve yücelme serüveni yanında çok sıradan, çok “banal!” kalıyor.
Dedim ya, kusuruma bakmayın. İnternet’ten, e-mailden, web sitesinden anlamıyorum. Fiber kanal nedir bilmiyorum.
Fakat, “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!”
***
Peki, söyler misiniz, överek göklere çıkardığınız ve arkaik bir tutkuyla tapındığınız makine, ne kadar gelişirse gelişsin acımayı, hüzünlenmeyi, kederli bir kalbe merhamet duymayı ve Yunus Emre’nin mistik liriklerinden zevk almayı bilebilecek mi?
Sorgusuz-sualsiz, tüketim ekonomisinin, e-ticaretin çarpıtılmış enformasyon ve globalleşme emperyalizminin metalik maketine eklemlenmek; bu sömürü pazarının aptal bir tüketicisi durumuna düşmek; “en güzel surette yaratılan”, eşref-i mahlûkat ve zübde-i âlem olan insana yakışır mı?
Teknolojiyi insanın faydasına kullanmaya evet, fakat onun kölesi olmaya hayır!

Makine, ne kadar çok fonksiyonlu, modern donanımlı olursa olsun, zamanla örselenir, miadı dolar ve teknoloji mezarlığına atılır.
Oysa, arz ve sema yerinde durdukça yazılı kültürün ve mânâ medeniyetinin esrarı, efsanesi, esenliği eskimez.
Kitap ve kâğıt medeniyetinden, internet muhabbetine kesin ve keskin bir geçiş yapmadan önce, iyi düşünmek gerekir!
Asla unutulmamalı ki, yeryüzünün efendisi insandır!

xx

Olcay Yazıcı"ya yaşarken saygı




Türkiye Yazarlar Birliği 30. Kuruluş Yıldönümü etkinlikleri kapsamında, Eğitim Bir-Sen İstanbul Bir Nolu Şubesi ile ortaklaşa düzenlediği “Ustalara Yaşarken Saygı…” dizisinin yedincisini Olcay Yazıcı adına gerçekleştirildi.

Olcay Yazıcı"ya yaşarken saygı programı, 7 Haziran 2008 Cumartesi günü saat 17.00’de Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi, Kızlarağası Medresesi, Divan Yolu Caddesi, Hoca Rüstem Sokak, No:6 Cağaloğlu adresinde yapıldı.

Olcay Yazıcı adına düzenlenen etkinliğe katılan isimler ve yaptıkları konuşmalar şöyle:
Mehmet Niyazi Özdemir: “Dehlizdeki Pırlanta : Olcay Yazıcı”
Yusuf Bilge: “Kök Bilgiden Gök Bilgiye: Olcay Yazıcı”
Senail Özkan: “Olcay Yazıcı’da Felsefi Boyut”
Mehmet Nuri Yardım: “Olcay Yazıcı Sonsuzluğa mı Akıyor?”
Mürsel Gündoğdu: “Hayatın Esrarını Arayan Bilge: Olcay Yazıcı”
Ekrem Kaftan: “Olcay Yazıcı’nın Şiirinde Metafizik Derinlik”
Osman Akkuşak: “Cümlesi ve Fikri Olan Kalem: Olcay Yazıcı”
Özcan Ünlü: “Çığlığı Çiğdeme Dönüştüren Şair: Olcay Yazıcı”




Hit : 52
  
Yorum eklemek istermisiniz ?
Etiketler : olcay yazıcı, eskader

Mesaj Panosu ( Üyeler için)

   Üye Girişi
 
 

   HABERLER
Sitemizi Ziyaret Edenler  
Powered by Netfırtına