Asırlık çınar Aslanapa’yı dostları yalnız bırakmadı
Belkız Sürücü (Sanatalemi.net)
Sanat tarihçisi ve hocaların hocası olarak bilinen asırlık çınar Oktay Aslanapa için yapılan saygı toplantısında dostları onu yalnız bırakmadı. 98. yaşına giren Oktay Hoca’yı meslektaşları ve öğrencileri anlattılar. Bâbıâli Sohbetleri’nin bu seferki konuğu Türk-İslâm sanatının aksakalı olarak bilinen Prof. Dr. Oktay Aslanapa idi. Uğur Derman’ın tespitine göre Rumî takvime göre 100. yaşı kutlanan Oktay Aslanapa, “Bu toplantı benim için büyük bir sürpriz oldu. Eski dostlarımı, talebelerimi ve arkadaşlarımı burada gördüm, çok mutlu oldum.” dedi. Timaş Kitap Kahve’de gerçekleşen toplantıya büyük bir katılım oldu.
“Bâbıâli Sohbetleri”nin 83’ncüsünde konuk Türk sanat tarihinin dünya çapında tanınan ismi Prof. Dr. Oktay Aslanapa oldu. Sahasında pek çok eser veren, makale yazan ve binlerce öğrenci yetiştiren Aslanapa’nın konuşmaları dikkatle takip ettiği ve çok mutlu olduğu görüldü. Mehmet Nuri Yardım, toplantıyı açarken yaptığı konuşmada, “Oktay Aslanapa Hocamız, sanat kalemizin temel burçlarındandır. Ona sanat tarihçileri ve mimarlar çok şey borçludur. ESKADER olarak bu minnet ve şükran borcumuzu bu toplantı ile ödemek istedik. Kendisine daha nice sağlıklı, huzurlu yıllar diliyoruz.” dedi.
ŞİNASİ ESKİKAYA: “HOCA SON DERECE MÜTEVAZI”
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi eski Dekanı ve öğretim üyesi Prof. Dr. Şinasi Eskikaya, yakından tanıdığı Oktay Aslanapa’yı anlatmaya başlarken heyecanlı olduğunu söyledi. Şinasi Eskikaya, konuşmasına şöyle devam etti:
“Size bir hatıramı anlatmak istiyorum. Yarım asır önce İngiltere’de master yaparken Chon Worn adında bir meslektaşımla Osmanlıca bir tercüme yaparak tanıştım. Chon Worn Türkiye’deki eserleri çok iyi biliyordu. Oktay Hoca ve hizmetlerinden de haberdardı.”
Gerçek sanatkârları ve ilim adamlarını toplum olarak tanıyamadığımızı, onlara gereken değeri veremediğimizi söyleyen Eskikaya, bu tür toplantıların bir vefa borcu olduğunu söyledi. Eskikaya konuşmasına şöyle devam etti;
“Hocamız Türk müziğine hayrandır. Her Pazar günü Türk müziği konserlerini takip eder. Cemal Reşit Rey’de geçen Pazar Klasik Türk Devlet Korosu tarafından kendisine bir şilt verilmesi de çok anlamlı olmuştur. Bu da Perizat Altınay’ın teşvikleri ve Mehmet Güntekin’in isteğiyle olmuştur. Hoca çok mütevazı bir kişiliğe sahiptir. Hiçbir zaman kendisinin ön plana çıkmasını istememiştir. Fakat öyle olaylar meydana gelmiştir ki pes dedirtecek konuma getirtiyor insanı. Hocanın memleketi olan Kütahya’da bir konuşma yapan bir eski Kültür Bakanı, herkesten bahsederken hocaya dair tek kelime etmiyor. Gerçekten çok acı bir olay.”
Şinasi Eskikaya bir gün Süleymaniye’de hoca ile beraberken, bu anı ölümsüzleştirmek ister ve muhteşem caminin önünde hocanın fotoğrafını çeker. Böylece tarih kokan iki değer bir kareye girmiş olur. Eskikaya, Aslanapa Hocanın 98. yaşına girdiğini öğrenince kendisine, “Dünyanın en yaşlı insanı 115 yaşında. İnşallah sizde onun rekorunu kırarsınız” der. Bunun üzerine Oktay Hoca şu karşılığı verir: “Yalnız başıma kırmamın bir anlamı yok. İnşallah beraber kırarız.”
ARA ALTUN: “HİZMETLERİ BÜYÜKTÜR”
Daha sonra konuşan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı ve Güzel Sanatlar Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ara Altun da Oktay Aslanapa’nın yaptığı hizmetleri anlattı. Kendisinin sanat tarihinde öğrenci olduğu yıllarda, doğrudan doğruya Türk sanatıyla ilgili bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar yayın olduğuna dikkat çeken Altun, “1960’lı yılların sonlarında Londra’dan dönen Aslanapa, ilginç bir sürpriz yaparak Türk Mimarisi çalışmaları teklifiyle dönmüştür. 4 ciltlik eser ortaya koymuştur. Çok değerli bir hizmettir bu. Çünkü biz sanal alemden hazır bilgi edinmeye alışmışız. Ama bu kadar sağlam bir bilgiyi başka bir yerde bulamayız. Hoca iyi bir hafridir. İyi ve şanslı bir hafridir. Diyarbakır İç Kale’de yaptığı çalışmalar çok değerlidir ve kullandığı yöntem ortaçağ kazılarında kullanılan bir yöntem haline gelmiş.”
Oktay Hocanın hususi hayatı üzerinde de duran Prof. Ara Altun, sözlerine şöyle devam etti:
“Hocanın ilginç ve esprili bir yapısı, yaklaşımları vardır. Herkesi yönlendirmeye çalışmış, iyi bulduğu çalışmaların yayınlanması için çaba sarf etmiştir. Çok sayıda nankörlük ve ihanetle karşılaşmasına rağmen bunlara karşı hoşgörü anlayışını ortaya koymuştur. Öğrencileri tarafından emekliliği üzerine hazırlanan ‘Hizmette 40 Yıl’ adlı kısa özgeçmiş eseri, katkılarla bir kaynak belge niteliği taşımaktadır. Doktorasının 50. yıl dönümünden dolayı Viyana Üniversite’si rektörü tarafından ödül, Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen üstün hizmet ödülü hocanın nazarında gönlünün ödülü olan sayısız öğrencilerinin sayısız başarılarının yanında çok değer ifade etmiyor.”
ÇELEBİ BOZKURT: “39 DERECE ATEŞLE DERSE GİRDİ”
Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Enstitüler Müdürlüğü Genel Sekreteri olan Çelebi Bozkurt, Oktay Aslanapa Hoca ile 1985’ten bu yana aynı ortamlarda bulunduğunu söyledi. Çelebi Bozkurt Oktay Hoca ile yaşadığı bir hâtırayı şöyle anlattı:
“Hocayla bir fotoğraf çekmeye giderken arabayı bir ara sokakta park ettim. Yürümeye devam ettim. Sonra Hocanın yanımda olmadığını fark edince dönüp geriye baktım. Hocamız sahipsiz bir kalıntının başındaydı. Bu, Altı Mermer Kilisesi’nin kalıntısıydı. Üzerindeki bilgileri okuyordu. Böyle bir eserin kalıntı hale gelmesinden çok muzdarip olduğunu ifade etmişti. Bu olayla, bizim bakıp geçtiğimiz yerlerden hocanın görerek geçtiğini ve çok dikkatli olduğunu anlıyoruz.”
Oktay Hocanın zamana çok dikkat ettiğini, hiçbir randevusunu kaçırmadığını hatırlatan Çelebi Bozkurt, “Bir ara 39 derece ateşle yatıyordu, rahatsızdı. Ama dersi vardı. O haldeyken bile kalktı ve öğrencilerine ders vermeye gitti. Talebelerine ve derslerine bu kadar titizlikle değer verir.” dedi. Hiçbir konuşma ve toplantı teklifini çevirmediğini belirten Bozkurt, konuşmasına şöyle devam etti:
“Hocaya bir gün ‘Efendim, geriye dönüp baktığınızda dolu dolu bir hayat yaşadınız mı? Yoruldunuz mu?” sorusunu yönelttim. Bana şu cevabı verdi: “Evet yoruldum, mücadeleyle geçen bir hayat… Hocayı üzen tek şey hemen hemen bütün arkadaşlarının cenazelerine katılması yani arkadaşlarının kalmaması. Ama yine de öğrencilerinden moral buluyor.”
SUPHİ SAATÇİ: “AÇIK ÖĞRETİM ÖĞRENCİSİYİM”
Oktay Aslanapa’nın birebir öğrencisi olma talihini tatmadığını söyleyen Mimar Sinan Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Suphi Saatçi de konuşmasında şöyle dedi:
“Hocayı kitaplarından takip ettiği için kendisini hocanın açık öğretim öğrencisi olarak nitelendiriyorum. Oktay Aslanapa, Türk sanatı ve Türk mimarisini birleştirmiştir. Ve ortaçağdan itibaren takdim etmiştir. Bundan daha önce böyle bir çalışma yapılmamıştır. Bizim oluşumumuzun etkilenme sonucu ortaya koyduğu sentezdir bu eseri. Anadolu topraklarında meydana gelen mimari çalışmalarının dışında yakın coğrafya ile de bütünlük içinde araştırmalar yapmıştır. Kuzey Irak, Kıbrıs, Kırım ve Azerbaycan ile ilgili eserleri ve araştırmaları bulunmaktadır.”
Yard.doç. dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu da Aslanapa’nın öğrencisi olduğunu belirterek, “Oktay Hoca, bir sanat tarihçisi olarak odasını atik ve azimli öğrencilerine âdeta tahsis etmiştir. Kütüphanesinden faydalanmaları için çaba sarf etmiştir. Çünkü hoca karşısındaki insanda bir ışık gördü mü teşvik eder, yüksek motivasyonla yönlendirme yapardı.” şeklinde konuştu.
Son konuşmacılardan Seval Özcan Ata, Oktay Aslanapa ile bir nehir söyleşi gerçekleştirmeye çalıştığını belirterek, “Hoca ile tanışmamı, ailece halıcı olmamıza borçluyum. Halıcılık konusunda bir danışman ararken araştırmalarım sonucunda Oktay Aslanapa Hocaya ulaştım.” dedi. Yaklaşık dört aydır Hoca ile birlikte çalıştıklarını ifade eden Seval Özcan Ata, kısa konuşmasında şunları söyledi:
“Kendisine sorular sorup cevaplar alıyorum. Ona bir gün ‘En yakın arkadaşınız kim?’ diye sorduğumda ‘Eşim ve ailem’ dedi. Sanat tarihini seçimi konusunda ailesi hocaya hiçbir engel teşkil etmemiş aksine ona destek vermiştir. Çocukluğunda yaz tatillerini çini fabrikasında geçirmesi onun için bir temel olmuştur.”
Program fikrinin sahibi Perizat Altınay, hayatında bir ideal insan olan Hocayı çok yakından takip ettiğini ve sevdiğini ifade ettikten sonra unutamadığı hâtıralarını anlattı.
Konuşmaların tamamlanmasından ve soruların sorulmasından sonra Oktay Aslanapa, teşekkür konuşmasında özetle şöyle dedi:
“Bu toplantı beni mutlu etti. ESKADER ve Timaş yöneticilerine teşekkür ediyorum. Her adımda bir dostla karşılaştım. Hâtıralar gözümün önünde canlandı. Sanat tarihini şuurlu seçtim. Üniversitede yalnız dört bölüm varken sanat tarihini tercih ettim. Türk-İslâm tarihi üzerine Avrupa’ya gidecek öğrenciyi seçmek için düzenlenen yarışmaya katılarak sanat tarihi araştırmalarına başladım. Berlin’e gittim. Orada Almancayı daha iyi öğrenebilmek için öğrenci müfettişi olan Reşat Şemsettin Sirer’den hiç Türkçe konuşulmayan bir yere gönderilmesini rica ettim. Ricam kabul gördü. 2. Dünya Savaşı dolayısıyla geri gelen hocanın tekrar gitmesi için Reşat bey ve edebiyat fakültesi dekanı Hamit Orgunsu büyük çaba sarf etmişlerdir. Türk-İslâm tarihini araştırmak için Viyana’yı seçip orada doktoramı tamamladım. Prof. Didis’in yanında asistan olarak sanat tarihi çalışmalarına başladım. Didis Kırşehir’de Türk Sanatı kitabı hazırlıklarına başladı. Kitapta yapılan kubbe ve kümbet mukayeseleri tepki topladı. Daha sonra Reşat Şevket ile çalışmalarımıza devam ettik. 4 yıl da Edmın’la çalışmalar yaptım. Türk-İslam Kürsüsü’nün kurulmasını teklif ederek 1 oy farkla kabulünü sağladım.”
Toplantının sonunda, “Bütün sanatlar arasında öncü olan hangisidir?” sorusuna Aslanapa, “Mimari esas olduğu sanat dallarıyla ayrılmaz bir bütündür.” diyerek sanat görüşünü ortaya koymuştur.
Toplantıda Âşık Fuat Çerkezoğlu, sevilen türküleri canlandırırken, Ahmet Yüter Hoca da Oktay Aslanapa için hazırladığı manzum duayı okudu. Toplantı hâtıra fotoğraflarının çekilmesiyle son buldu. Perizat Altınay’ın hocaya takdim ettiği armağan ise çok beğenildi. Programı başından sonuna kadar takip eden Oktay Aslanapa’nın eşi Günseli Aslanapa da bu gün dolayısıyla çok mutluğu olduğunu açıkladı. Kalabalık bir dinleyici topluluğunun bulunduğu programa iştirak edenler arasında şu isimler dikkat çekti: Dr. Metin Eriş, Ömer Faruk Berksan, Şerif Aydemir, Fatma Ersem Yargıcı, Hülya Saygı, Recep Arslan, Mustafa Nadir Önay, Ahmet Yüter, Yüsra Mete ve Şadi Polat.