Elif Sönmezışık (sanatalemi.net)
Türk Sineması’nın ilk özgün tavrını ortaya koyuşu 60’lı yıllar… Erol Mermer uyanıştan günümüze, perdedeki millî ve dinî serüveni anlattı.
Türkiye Diyanet Vakfı ve Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin beraber gerçekleştirdiği Beyazıt Ramazan Sohbetleri, farklı konu ve konuklarıyla ilgi görüyor. Son olarak yapımcı, yönetmen ve senarist Erol Mermer, Türk Sineması’ndaki dinî unsurları değerlendirdi ve ortaya konulan yapıtları kritik ederek yapılması gerekenlerle yapılabilecekleri sıraladı.
Erol Mermer, ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım’ın takdimi ile başladığı konuşmasında, “Din ile bir araya gelince, sinema bize ızdıraplı oldu” diyerek bu değişimin imkânlara dair büyük bir yokluğu da beraberinde getirdiğini vurguladı. Cumhuriyet’ten sonra sanatın pek çok dalında olduğu gibi sinemada da inanç sistemimiz ve yaşayışımızla bir çok kopukluklar olduğunu, dini temsil eden karakterlerin çoğu kere korkunç ve kötü huylu olarak tasarlandığını, hoca denilince toplumun en kötü alışkanlıklarına sahip insanları akla getirecek kadar bunda ısrarcı olunduğunu belirtti.
1960’lardan sonra Halit Refiğ ve Metin Erksan’ın Millî Sinema Hareketi olarak da adlandırılan özgün yönelişinin, o zamana dek revaçta olan adaptasyon sinemasının oluşturduğu boşluğu doldurduğunu kaydeden Mermer, 63’de çekilen Susuz Yaz filminin Berlin Film Festivali’nde aldığı büyük ödülle bu tavrın doğruluğunu kanıtladığını belirtti. Başarının o kadar da imkânsız olmadığını, sinemanın sanatsallığının ve samimiyetinin ön planda tutulması gerektiğini sözlerine ekledi.
“BAŞARILI YAPIMLAR HEDEFİNE ULAŞIR”
Erol Mermer, 70’lerin başında, Millî Türk Talebe Birliği’nde kurulan Sinema Kulübü’nün, Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan ve Salih Giritli gibi isimleri bir araya getirdiğini ve bu oluşumun ilk ürünü olan Birleşen Yollar (Yücel Çakmaklı - 1970) filminin zekice yapılan bir uyarlama olduğunu vurgularken “Yücel Ağabey, o günkü atmosferi çok doğru tahayyül etmişti ve doğru bir seçim yaptı. Minyeli Abdullah filmi de böyledir. Büyük başarı kazandılar.” dedi.
Muhafazakâr kesimin uzunca bir zaman sinemaya mesefeli yaklaştığını, etkin bir ilişkisinin de olmadığına dikkat çeken Mermer, Çağrı filminin ardından bu tabunun yavaş yavaş yıkılmaya başladığını söyledi ve “Kendi kültür ve inancımıza uygun filmler yapmak bu sorunu aşmamızı sağlar. İsrail, yılda çektiği birkaç filmle büyük ses getiriyor ve bu filmleri başarısı ve kalitesi inkâr edilemez. Propaganda filmi olduğunu bildiğimiz halde etkileniyoruz. Biz ise Yunus Emre gibi bir zatın filmini yapıyor, aynı derinliği yakalayamıyoruz. Seyircisi dahi hazır olan bir hikaye bile perdede tüm etkileyiciliğini kaybedebiliyor.” dedi.
Sinema ekip çalışması gerektirir diyen Mermer, hikaye doğru yönetmeni bulduğunda yönetmenin de o hikaye için en iyisini yapacağını söyleyerek, “Sinema insanın rüyaya geçmesi gibidir. Filmde bir an vardır ki, sizi perdenin diğer tarafına çeker. Sinemacının hedefi o anı yakalamaktır ve bunun belli bir formülü de yoktur.” dedi.
MUHAFAZAKÂR KESİMİN DEĞİŞEN SİNEMA ALGISI
Erol Mermer, Yücel Çakmaklı gibi bir ismin ilk adımı atmasının çok mühim olduğunu; Kurtuluş, Bir Adam Yaratmak, Hacı Arif Bey, Minyeli Abdullah gibi önemli filmlerinin sadece din eksenli olmaktan öte, kültür eksenli olduklarını vurguladı. 70’lerde din ile sinema arasıdaki problemlerin bir ölçüde hallolduğunu, halkın bu filmleri fazlasıyla benimsediğini kaydetti. Mesut Uçakan’ın da başarılı filmlerini sıralarken; Kavanozdaki Adam, Reis Bey’i bunlara örnek olarak gösterdi. İsmail Güneş’in The İmam filmi ile Nurettin Özel’in Bir Büyük Koleksiyoncu filminin de önemli yapımlardan olduğunu belirtti.
“Benim neslimden olan dindar sinemacılar, sinemayı ideolojik olarak algıladı. Yaşadığımız zaman dilimi ve şartların böyle bir tesiri vardı. Ama sinemayı, hayatın içinde olup bitenleri de ele alan bir sanat dalı olarak görmek gerekiyor.” diyen Mermer, sinemada en büyük sıkıntının senaryosuzluk olduğunu dile getirirken hala din adamlarına önyargılı tavrını devam ettiren yapımların mevcut olduğuna dikkat çekti. “Genç kuşak, sinema ile daha ilgili ve daha rahat düşünüyor. Dünya artık bir muama değil ve onu tanımak sinemacı için çok mühimdir, ancak böyle dünyaya yayılacak yapıtlar oluşabilir. İşlenmemiş, el değmemiş çok konu var. Üniversitelerin sinemaya olan ciddi eğilimi ise çok sevindirici” diyen Erol Mermer, Türk sinemasının dine bakışı ile ilgili meseleleri dillendirmiş oldu.
Beyazıt Ramazan Sohbetleri, her akşam saat 18.00’de Beyazıt Camii bitişiğindeki sohbet çadırında.